8 Nisan 2009 Çarşamba

MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZEBİLİR MİSİN?




sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?

işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil

ne ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?

1961 yazı ortalarındaki küba`nın resmini yapabilir misin?
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?
NAZIM HİKMET
Bu resim size ne ifade ediyor ?

Tek bir mevzuu var bu blogda.

Abidin Dino Nazım Hikmet'in "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin ?" sorusuna karşın bu resmi yapmış diye bilinir...

Ve size soruyorum. Sizin için bu resim ya da "Mutluluğun Resmi" nedir, ne ifade eder ?

Yorumlarınızda hayallerinizi, beklentilerinizi okumak istiyorum...

Bana mutluluğun resmini anlatabilir misiniz ? sevgili blogcular ....
PEKİ BU RESİM İÇİN NE DERSİNİZ?

İnsan kalbi hayatı boyunca mutluluğun peşinde koşar. Hep bir arayış içindedir. Mutluluğa ulaşmak için sahip olmak istediklerinin hayalini kurar ve bu hedeflere ulaştığı zaman mutlu olacağını zanneder.

OYSA Kİ!

Öyle değildir.Olmasını istediğin şeylerden mutlu olmak değil,OLAN şeylerden mutluluk duyabilmek önemlidir.KİMİ yardım yapılan bir tas yemekle,kimi tanımadığı birinin başını okşamasıyla,kimi zenginliğine zenginlik katacak bir miktarla ...

Mesela yurkarıdaki resimde gördüğünüz teyze.Konya’da bir aşevinden yemek alan kadının mutluluğu orada haber yapan tüm muhabirlerin güzüne çarpmış 'mutluluğun resmi, yoksulun mutluluğu' die başlıklarda tüm dünyaya bu küçük ama birçok anlam taşıyan resmi yayınlamışlardır.

Mutluluğun resmi yapılabilir mi? Belki... Ama, fotoğrafı çekilebiliyor demek ki! Eğer mutluluk denilen o gizemli sırrın kanıtı istenseydi, delil olarak işte bu fotoğraf yeterdi. O, elleri arasında bir kap sıcak yemek değil, bir sonraki öğünün umut ve özlemini tutuyor... Teyzem, sıcaktan ellerin de acımış mı ne? Ama olsun, bak şimdilik mutlusun işte! Öyle güzel günler gelsin ki, fotoğrafçılar mutluluğun değil, mutsuzluğun fotoğrafını çekebilmek için ortalıkta boşuna dolanıp dursunlar...
BU RESİMLE İLGİLİ YORUM YAPAN BİRKAÇ ARKADAŞIN YAZINI OKUYALIM BERABER.(fotoğrafı çeken MURAT ASLAN)
1. bu fotoğrafı biliyorum.hatta gazetede görüp kesip masamın üstüne komuştum.şimdi ise ajandamın içinde durmakta.
2. offf gözyaşlarımı tutamadım .. şükretmeyi unutanlara gitsn bence bu fotoğraf... çok güzel bi foto ve yakalnmış çok güzel bi an nediyebilirm ki önce yüreğinize sonra ellerinize sağlık...teyzemin gözleri çok şey anlatıo tabi anlayabilene ... sanırım en uzun baktığım fotoğraf oldu!!!!
3.Bu karede gerçekten Mutluluğun resmi olmasada, fotoğrafını çekilmiş olduğunu görüyorum. daha önce bu kareyi görmüş ve çok beğenmiştim. bu kareyi çekeninde, aramızdan oluşu beni çok mutlu etti. Tebrik ediyorum, başarılarınızın sürmesi dileğiyle;)))
'
'
'
Bunun gibi birçok yorum daha... Farklı bişi göremiyoruz demek ki... MURAT ASLANIN dediği gibi: Söyleyebileceğimiz tek şey var. 'MUTLULUĞUN RESMİ,YOKSULUN MUTLULUĞU.'
BENİM İZLEDİĞİM VE GERÇEKTEN BENİ ETKİLEYEN İKİ VİDEO'YU :
Hayatımız gerçekten de küçücük bir gülümsemeyle değişebiliyor.
Bunlardan birisi:http://www.boxerdergisi.tv/boxertv.asp?nc_id=36&cat_id=433&sf=1 (monoton bir şekilde devam eden hayatın bir anda değişip nasıl renklendiğini gösteriyor.)
Diğeride http://www.vidivodo.com/112737/hayata-gulumse. (belki de çok küçük bir gülümseme çok şeyi değiştirebilir...)
Bunları izledikten sonra hayata bakış açınızın değişebileceğine inanıcaksınız.
Sahiden neydi mutluluk bizim için?

Çoğu zaman para çoğumuz için. Mutluluk paraya endeksli bir meta haline dönüştükçe kaybettik belki de mutluluğumuzu. Paramız olsaydı her şey daha güzel olacaktı, daha mutlu olacaktık... diyerek kandırdık kendimizi.


Başka ülkeler görmek, farklı kültürler tanımaktı bazımız için mutluluk. Her gittiği ülkede yeni hayatlar keşfetmek, bilmediği şeyler öğrenmek. Favori mekanlar hep bilindik yerler oldu hayallerimizde dahi. Londra, Paris, Amsterdam, New York, Tibet, Hindistan, Uzakdoğu vs...vs...


Ben hep ismi duyulmamış yerlere gitmeyi hayal etmişimdir. Haritadan tesadüf eseri seçip bilinmeze doğru gitmek.

Bazı zamanlar hepimiz için mutluluk tek bir kişi olur. Dünya denilen bu gezegende bizim için hayat onunla başlamıştır. Başka da insan yoktur zaten onun dışında bu gezegende. Sevilmeye layık tek varlıktır o. Gülüşü, gözleri, sözleri, söylemedikleri, yalanları, kıskançlıkları. Ne mükemmel bir varlıktır o. Derken an gelir şey manasını yitirir. Nasıl tahammül etmişim? Hep yalan söylerdi zaten. Hiç güzel/yakışıklı değildi zaten. Bu ve bunun gibi daha pek çok anlamsız sorularla, sitemlerle rüyadan uyandırırız kendimizi bir dahaki rüyaya kadar. Aşkın da tıpkı mutluluk gibi içini boşaltarak, aşkların bile sıradanlaştığı bir dönemde yaşıyor olmanın faturasını ödüyoruz.


Mutlu olmak için başarılarla dolu bir kariyer sahibi olmak lazım. Öyle değil mi? Yarış atı sendromu yaşıyoruz hepimiz, çocukluk ve gençlik çağlarımızda, en güzel yıllarımızda. Ödevlerimizi yapmamız da yetmiyor, dershanelere gidiyor, seviye belirleme sınavlarına girip çıkıyoruz mütemadiyen. İlköğretimde geçen yıllardan liseye geçiş yapınca da bir şey değişmiyor. Bu sefer hayatımızın sınavına(!?) hazırlanıyoruz. Üniversitede de çok çalışmak gerek. Ve işte üniversite bitti. Şimdi iş bulmak lazım. Yeni mezun olarak çok çalışıp kariyer yapmak gerekli. Sonra kariyer basamaklarını sırasıyla yükselmek, yükselmek, yüksel, yük... Hayatımızın en güzel yılları da bu şekilde geçiyor mutlu olmak namına!

Ailemiz. Mutluluk kaynağımız. Annemiz bizi hep dinler. Bizden çok bizi düşünür. Babamız ailesi için her türlü fedakârlığı yapar. Abimiz, ablamız bizi hep sever, korur. Ne bahtiyarızdır onların yanında. Ne kadar idealize ettim değil mi? Böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Ailelerde de işler hep iyi gitmeyebiliyor. En mutlu gözüken aileler de bile ne kasırgaların koptuğunu sadece aile fertleri bilir. Ailelerimiz özeldir hepimiz için. Öyle de olması gerekiyor bence. Ama mutluluğu ailede aramak, bence onlara haksızlık yapmakla eşdeğer oluyor. Yaşanan acı tatlı her şeyden sonra birbirinin kıymetini bilmek aslolan.


Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye boşuna denmemiş. Kendimizin bile anlam veremediğimiz davranışlarımıza anlamlar yükleyip yol gösteren, başarılarımızda arkamızda gururla gülümseyen, ihtiyacımız olduğunda yanımızda dimdik duran ve yanlışlarımızda karşımıza geçip en acı gerçekleri, küfürleri esirgemeyen dostlarımız. Onlar ki, varlıkları çölün orta yerinde kana kana buz gibi sulardan içmeye, yoklukları ıssız maviliklerde pusulasız yönümüzü tayin etmeye benzer. Ama ya kaybettiklerimiz? Söylenen yalanlar, oynanan oyunlar.

Daha çoğaltabilirim bunları belki ama gerek yok. Çünkü mutluluk, hepsi ve hiç birisi aslında ne yazarsak yazalım. Güzel 1 insan şöyle yapmıştı bir yazısında mutluluğun tanımını: "Anlık 1 zaman dilimi içinde ihtiyaç duyduğunuz şeyin gercekleşmesiyle hissettiğiniz duygudan ibarettir ve insanı yaşama bağlayan en güçlü duygulardandır." Kesinlikle katılıyorum. Ama bir kaç şey eklemek istiyorum.

Mutluluk aslında çok basit şeylerle de mümkün. Bir çocuğun küçücük bir oyuncakla mutlu olması gibi, bir ihtiyarın sıcak bir kap yemekle yüzüne yerleşen tebessümde olduğu gibi. Sanal* ihtiyaçlarımızı, sanal aşklarımızı, sanal arkadaşlarımızı, sanal ilişkilerimizi bir kenara bırakıp gerçekten ihtiyaç duyduklarımızla, bizi gerçekten sevenlerle, yalansız gerçeklerle yaşadığımız ve basit şeylerle mutlu olmayı becerebildiğimiz sürece mutluluk bize çok yakın. Önce kendi içimizde mutluluğu hissetmeli, yaşamalı. Sonra da bunu herkesle ve her şeyle sevgiyle paylaşmalıyız. O zaman bu dünya daha yaşanabilir bir yer haline gelir belki.
Eğer gerçekten mutlu olmayı beceremiyorsanız,mutsuzluğunuzu emriniz altına almayı denemelisiniz.Ben denedim.Başarılı oldum.Size de tavsiye ederim.kendiniz yapamıyorsanız sizin için yapak bir kitap.Sadece okumanız yeterli.İnanın kendinizdeki değişikliğin farkına en kısa zamanda sizde çevrenizde varıcaktır. WİNDY DRYDEN-SİSTEM YAYINCILIK